Bir defasında kampta balıkları çok seven bir oğlan vardı. Kamplarına, oğlanların girmesi yasaktı fakat birinin kardeşi olduğundan nasıl olduysa onun kalmasına izin verilmişti. Anneleri ne zaman izin verse, oğlan onu bütün gün takip ederdi çünkü henüz on bir on iki yaşında olmasına rağmen annelerine azıcık aşık olmuştu. Tüm bunlar yıllar önceydi, Amy ve Zoe doğmadan önce.
Oğlan, sürekli evindeki akvaryumundan ve sahip olduğu egzotik balıklardan bahsederdi. Balıklarıyla ilgilenebilmek için ödevini bir çırpıda bitirir, akvaryumu pırıl pırıl temizledikten sonra balıkları seyreder, onlara türlü müzikler çalardı.
Bir gün büyüyüp delikanlı olduğunda intihar etti. Kendini akvaryumun önünde vurmuş, camlar kırılıp bütün balıklar etrafa saçılmış. Anneleri, bu yüzden oğlanın aslında ne yaptığının farkında olmadığını söylüyor. Anneleri, oğlanın hemen ölmediğini söylüyor. Silah sesini duyar duymaz ailesi odaya koşmuş ve onu yerde tuzlu suyun, kanın, çırpınan balıkların ve cam kırıklarının ortasında yatarken bulmuşlar. Oğlan defalarca lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun dedikten sonra ölmüş.
Babaları, annelerinin onların önünde kötü sözler söylemesinden hoşlanmıyor çünkü onlar daha çok küçük diyor, fakat anneleri dünyanın işte böyle bir yer olduğunu, sözcükleri uydurmadığını söylüyor.
Onlara intiharın bu hayatta yapılabilecek en bencilce şey olduğunu ve asla böyle bir şey yapmamalarını söylüyor.